ÜSTAD DEYİM KUZU’NUN KALEMİNDEN: ‘KALBİNİN SESİNİ DİNLE’
Kalp; göğüs kafesinin altında bulunan ve kanı, dolaşım sistemimiz içinde hareket ettiren bir pompa olarak bedende görevlendirilmiş bir organ olsa da, manevi anlamda baktığımızda düşünme, anlama, karar verme melekesine sahip, ilahi hakikatin tecelli ettiği, bir akıl merkezidir.
Fiziki bir organ olmanın çok dışında ve ötesinde insanın ruhsal ve duygusal tarafını gösteren en önemli sembollerden biridir. Varlığımızın merkezi ve özüdür.
Mânâ aleminde gören gözümüz, işiten kulağımızdır.
Duygularımızın en özel merkezidir.
Yıllar önce bilim insanları ve psikologlar duyguların; sadece beyin tarafından üretilen tamamen zihinsel ifadeler olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Son zamanlarda kalp ve duygular arasındaki ilişkiyi tanımlayan pek çok araştırma yapılmış ve bu tezi çürütecek keşiflerde bulunulmuştur.
Bu araştırmalar neticesinde; kalbin sadece basit bir pompa değil, kalbin beyin ile de sürekli iletişim halinde olduğunu, duyguların asıl merkezi olduğunu ve düşünmede önemli bir rol oynadığını kanıtlandı.
1991 yılında bilim insanları, bu konuyu aydınlatacak önemli bir keşif yaptılar. ‘’Küçük Beyin’’ olarak adlandırılan ve her insanın kalbinde tıpkı beyindeki gibi 40.000 civarında nöron bulunduğunu ve bir sinir ağı oluşturacak şekilde konumlanmış özel hücreler bulunduğu keşfetmişlerdir.
Kalpteki küçük beynin içinde bulunan hücrelerin, beyinde bulunan hücrelerden bağımsız hareket ettiğini ve geçmiş hatıraları hatırlayabildiğini fark ettiler.
Bu da yaşadığımız her anının ve duygunun aslında bedende iki yere kayıt olduğunu gösterdi.
Karar verirken ya da yeni bir düşüncemiz için adım atarken bazen kalbimizle , aklımız arasında kalmamızın en temel sebebi budur.
Zihnimizi ikna edebildiğimiz pek çok olay ve durumda, kalbimizin hâlâ reddetmesi ve sonunda sezgilerin, yani kalbin sesinin baskın gelmesi, o konuda henüz kalbin iyileşmediğini gösterir.
Çünkü kalbimiz herhangi bir soruya, o anda gerçekten bize en iyi şekilde hizmet edecek şekilde ve gerçekten ihtiyacımız olan haliyle cevap verir, ego bariyerlerine takılmadan bizim için en doğru cevapla gelir.
Beyin yapısı gereği iki kutuplu bir organdır. Sağ lop ve sol loptan oluşan iki kutuplu beynimiz, tıpkı dünyanın dualite halini temsil eder.
İyi – kötü, güzel – çirkin, doğru – yanlış, eril – dişil, savaş – barış… gibi her şeyin çift kutupluolduğunu ve birlik bilincinden uzak olduğunu anlatmaya çalışır sanki.
Kalpte ise sadece saf sevgi vardır. Koşulsuz sevginin; Aşkın merkezidir.
Kalp; Yüce Allah’ın ‘’ne yere, ne de göğe sığmadım, ben mümin kulumun kalbine sığdım’’ dediği en büyük alemdir.Özellikle kalpte öyle bir yer, öyle bir merkez, öyle bir nokta vardır ki; Allah’ ın bizimle konuştuğu, eğer duymayı başarabilirsek ilahi mesajları aldığımız, tüm yüce ilhamların geldiği yerdir.
Kalbin tam ortasında bulunan ve siyah bir nokta olarak ifade edilen Nokta-i Süveyda; ruhun üflendiği ve saklandığı, zamandan ve mekandan bağımsız olarak Allah’a açılan kapıdır.
Kalbin aklı olarak değerlendirilen bu nokta, Allahtan insana; insandan Allah’a açılan manevibir iletişim kanalıdır.
Kalpteki siyah nokta olarak bilinen bu yer, gerçekten siyahtır ve göz şeklindedir.
Tasavvufta bu siyah nokta; Allah’ın mutlak zatını ve öze dönüşü sembolize eder. 1938 yılında iki anatomist tarafından, insan kalbinde fizyolojik olarak bir tür enerji ve ışık yayan bir yer, bir nokta keşfedilmiş.
Bu araştırmada, bir tür enerji üreten ve kalbin istem dışı hareketini sağlayan bu noktanın; her saniye çakarlı ışıklar gibi yanıp sönen bir hareketle, kalbe ışık ve enerji verdiği tespit edilmiştir.
Bu noktanın 0,2 – 0,3 mm. çapında olduğu ve standart kalp hücrelerinden ayrı olarak, kalp atımların üretilmesi, hız ve ritminin otomatik düzenlenmesi işlevini, yerine getirdiği fark edildi.
Bu noktanın diğer hücrelerden bağımsız hareket etmesi, otomatik çalışması ve bir enerji üretebilmesi, bizlerin bedenimizin bu nokta vasıtasıyla gayb alemiyle irtibat kurduğuna bir delil kabul edilir.
Tüm bu bilgiler ışığında bizim kararlarımızı verirken danışmamız gereken tek merci kalbimizdir.
Kalbimizden aldığımız cevapların ilahi bir ileti olduğunu fark ettiğimizde, bizi Yaratanın bizi, dünyada başı boş, yönsüz, kılavuzsuz, rehbersiz bırakmadığını idrak ederek, gerçekten duymaya istekli olduğumuzda, Rabbimizde bizimle Nokta-i Süveyda’dan konuşmaya hazırdır.
Aslında yaşam yolculuğumuzdaki tek rehberimiz yine kendi kalbimizdir.