Share

SOSYAL HİZMET UZMANI MAHİR VARLI: ‘ ENGELLİLERE BAKIŞ AÇISINI’ DEĞERLENDİRDİ

*Değerli takipçilerim bugünkü yazımda yine toplum tarafından dışlanan ötekileştirilen,* *yok sayılan engelli bireyler için ayırdım.* *Engelli bireyler öylesine faşizan bir tecrit altındalar ki melekler ağlıyor onlar için, gökler titriyor onlar için, onları ayrıştıranları,* *ötekileştirenlere melekler lanet ediyor, cehennem o ayrıştıranları sabırsızlıkla bekliyor.* Yüce ALLAH biliyor elbet onlar ayrıştırılıyor ve onlara ebedi firdevs cennetini vaat ediyor.Peygamber efendimiz hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor:*Yüce ALLAH kime cenneti murad etti, onu engelli hale getirdi.*Engelli bireyler yüzyıllar boyu büyük bir ayrımcılığa, büyük bir faşizan yaklaşıma maruz kaldılar.*Olumlu istisnalar var elbet ancak, istisnalar kahideyi bozmazlar.*Engelli bireylerin önemli görevlerde, müdürlük veya liderlik pozisyonlarında yeterince yer bulamaması, insanlık tarihi boyunca süregelen ve pek çok açıdan iç içe geçmiş bir ayrımcılık zincirinin sonucudur. Bu ayrımcılık sadece bireylerin fiziksel ya da zihinsel farklılıkları üzerinden değil, aynı zamanda toplumsal önyargılar, yanlış değer yargıları ve sistematik dışlamalarla beslenir.  *Bilimsel Açıdan:*Bilim, engelliliği biyolojik ya da nörolojik bir farklılık olarak ele alırken, insanın bütüncül kapasitesine odaklanır. Ancak sosyal yapılar ve iş dünyası, engelli bireylerin yeteneklerini kısıtlı bir çerçeve içinde değerlendirir. Nörobilim ve psikoloji, insan beyninin ve zihinsel kapasitenin her bireyde farklı şekillerde ortaya çıktığını gösterir. Bir kişinin fiziksel engelinin, liderlik, problem çözme veya yaratıcılık gibi becerilerinde herhangi bir eksikliğe işaret etmediği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Ne yazık ki, toplum, bilimin sunduğu bu gerçeği görmezden gelir ve engelli bireyleri “yetersiz” olarak nitelendirir.  *Sosyal Açıdan:*Sosyal hayatta engelli bireylerin lider pozisyonlarına gelememesi, köklü önyargılar ve sosyal normlarla beslenir. Toplum, tarihsel olarak engelli bireyleri zayıf ve korunması gereken varlıklar olarak görmüştür. Oysa ki engelli bireyler, toplumun sağlıklı işleyişine katkı sunabilecek, farklı perspektifler getirebilecek ve inovasyonu destekleyebilecek bireylerdir. Onları önemli görevlerden mahrum bırakmak, sadece bu bireylere değil, aynı zamanda topluma da haksızlıktır. Engelli bireylerin karşı karşıya kaldığı bu dışlanma, sosyal yapının adalet ve eşitlik kavramlarını sorgulaması gerektiğinin en acı örneklerinden biridir.  *Kültürel Açıdan:*Kültürler, tarih boyunca “farklı” olanı ya dışlamış ya da yüceltmiştir. Engelli bireylere yönelik ayrımcılığın kökeninde, çoğu kültürün fiziksel ve zihinsel bütünlüğü bir “güç” olarak tanımlaması yatar. Ancak, birçok kültürel anlatıda en büyük kahramanlar, zorluklarla mücadele eden ve bu mücadelelerle güç kazanan kişiler olmuştur. Engelli bireylerin yaşamları boyunca verdikleri mücadeleler, onların içsel güçlerini ve dayanıklılıklarını gösterir. Toplum, bu güçten ve derinlikten yararlanmak yerine, onları güçsüz bir pozisyona yerleştirmeyi tercih ederek kültürel bir paradoksa düşer.  *Psikolojik Açıdan:*Psikolojik olarak, bireylerin başarıya ulaşmasında motivasyon, azim ve dayanıklılık gibi unsurlar kritik rol oynar. Engelli bireyler, yaşamları boyunca sürekli olarak zorluklarla başa çıkmayı öğrenmiş bireylerdir. Ancak, toplum, psikolojik esneklik ve dayanıklılık konusunda üstün olan bu bireyleri görmezden gelir. Bunun temelinde, toplumun genel psikolojik algısının yüzeysel ve yanlış yönlendirilmiş olması yatar. Engelli bireylerin “yardıma muhtaç” olduğu şeklindeki yanlış algı, onların içsel potansiyellerini yok sayarak, onları daha az yetkin olarak etiketler. Bu, bir bireyin özgüvenini zedeler ve psikolojik baskı yaratır. *Felsefi Açıdan:*Engelli bireylerin iş dünyasında ve toplumda daha düşük pozisyonlara layık görülmesi, derin bir felsefi ayrımcılığı da beraberinde getirir. Bu durum, insanlık tarihinin “değer” ve “anlam” kavramlarına olan yaklaşımlarını sorgulatır. Kimdir değerli olan? Kimdir yönetme ve liderlik yapma hakkına sahip olan? Felsefi açıdan bakıldığında, tüm insanlar potansiyel olarak eşit bir varoluşa sahiptir ve farklılıklar bireylerin değersiz olduğunu göstermez. Kaldı ki, engelli bireylerin hayat deneyimleri, onlara toplumun büyük bir kısmının anlamakta zorlandığı bir derinlik ve bilgelik kazandırır. Felsefi olarak, bir bireyin lider olma kapasitesini ölçmek, fiziksel ya da zihinsel farklılıklar üzerinden değil, o bireyin etik değerleri, yaşam deneyimi ve insanlık anlayışı üzerinden yapılmalıdır.  *Sonuç:*Engelli bireyleri önemli görevlerden, müdürlüklerden ya da liderlik pozisyonlarından mahrum bırakmak, sadece bireyleri değil, toplumun kendisini de eksik bırakmak anlamına gelir. Her birey, fiziksel ya da zihinsel farklılıklarına rağmen, kendine has bir yetenek ve potansiyele sahiptir. Engelli bireyler, farklılıklarıyla birlikte topluma değer katabilecek, daha kapsayıcı ve adil bir dünya inşa edebilecek bireylerdir. Bu fırsatın onlardan esirgenmesi, sadece bir ayrımcılık değil, aynı zamanda insanlık onuruna yapılan derin bir haksızlıktır. Engellilere karşı sergilenen bu önyargı ve dışlama, modern dünyanın evrensel adalet ve insanlık değerleriy

You may also like...