Ekonomist Sibel Arslan’ın kaleminden: ‘ABD-Çin Ticaret Geriliminde Yeni Perde’
ABD-Çin Ticaret Geriliminde Yeni Perde: Vergi Artışları ve Küresel Ekonomi Üzerindeki Yansımaları ABD Başkanı Donald Trump’ın 2025 başında duyurduğu yeni ticaret stratejisi, Çin’e karşı uygulanacak gümrük tarifeleri ile dikkat çekmektedir. Bu çerçevede, Çin’den ithal edilen bazı stratejik ürünlere yüzde 10 oranında ek vergi uygulanması planlanırken, tarafların pozisyonlarını sertleştirmesiyle birlikte karşılıklı misillemeler de hız kazanmıştır. Trump yönetimi, bu adımı Çin’in bazı ticari uygulamalarını ve özellikle Meksika ile Kanada üzerinden ABD’ye ulaşan sentetik uyuşturucu maddelere yönelik suçlamaları gerekçe göstererek açıklamaktadır. Ancak bu hamle, ekonomik gerekçeler kadar politik mesajlar da içermektedir. ABD iç siyasetinde yaklaşan seçim atmosferi göz önüne alındığında, güçlü liderlik mesajı verme amacı da bu kararın arkasında yer almaktadır. Çin ise bu adıma karşılık olarak enerji, otomotiv ve makine endüstrisine ait ABD menşeli ürünlere yönelik ek vergi uygulamasını devreye sokmuştur. Çin hükümetinin bu sert tepkisi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir güç dengesi kurma çabası olarak da okunmalıdır. Pekin yönetimi, tek taraflı uygulamalara karşı çok taraflılık ilkesini vurgularken, ABD’nin attığı adımların Dünya Ticaret Örgütü kurallarına uygunluğu da sorgulanmaktadır. Bu gelişmelerin küresel ekonomi üzerindeki etkileri ise oldukça geniş yelpazeye yayılmaktadır. Her iki ülke de dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer almakta ve aralarındaki ticaret hacmi trilyon dolarlık boyutlara ulaşmaktadır. Bu denli büyük ölçekli ekonomik aktörlerin sürtüşmesi, sadece iki ülke özelinde değil; tedarik zincirlerinden emtia fiyatlarına, döviz kurlarından yatırımcı güvenine kadar birçok alanı etkileme potansiyeline sahiptir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından, bu tür gerilimler küresel likidite koşullarını ve sermaye akımlarını doğrudan etkileyebilir. Ayrıca, küresel tedarik zincirinde meydana gelecek kırılmalar, üretim maliyetlerini artırarak enflasyonist baskıları tetikleyebilir. Uluslararası yatırımcılar, bu dönemde daha temkinli hareket etmeye başlamış ve güvenli liman varlıklarına yönelmiştir. Sonuç olarak, ABD ve Çin arasında yaşanan bu son vergi krizi, küresel ekonomi açısından dikkatle takip edilmesi gereken bir sürece işaret etmektedir. Ticaret savaşlarının, kısa vadeli siyasi kazançlar uğruna küresel ekonomik istikrarı tehlikeye atma riski taşımakta olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, uluslararası hukuk çerçevesinde diyalog ve diplomasiye dayalı bir çözüm yolu, sadece taraflar için değil, dünya ekonomisinin tamamı için en rasyonel ve sürdürülebilir yaklaşım olacaktır. Türkiye Açısından Olası Etkiler ABD ile Çin arasında yeniden alevlenen ticaret savaşları, doğrudan taraf olmamakla birlikte Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri de yakından ilgilendirmektedir. Özellikle küresel tedarik zincirlerinde oluşabilecek kırılmalar, Türkiye için hem risk hem de fırsat barındırmaktadır. Kısa vadede, ham madde fiyatlarındaki dalgalanmalar, ithalat maliyetlerini artırabilir; bu durum cari denge üzerinde baskı yaratabilir. Öte yandan, Çin menşeli ürünlere uygulanan vergiler, Türkiye menşeli benzer ürünler için alternatif pazar kapıları aralayabilir. Bu bağlamda, başta tekstil, makine ve otomotiv yan sanayi olmak üzere bazı sektörlerde ihracat avantajı doğabilir. Ayrıca, küresel yatırımcıların artan belirsizlik ortamında yeni üretim merkezleri arayışı Türkiye’nin stratejik konumunu öne çıkarabilir. Ancak bu fırsatın değerlendirilebilmesi için Türkiye’nin üretim altyapısını güçlendirmesi, hukuki güvenceleri artırması ve makroekonomik istikrarı koruması kritik önem taşımaktadır. Sonuç olarak, ABD-Çin ticaret geriliminden kaynaklı gelişmeler, Türkiye açısından hem dikkatle izlenmesi gereken riskler hem de akılcı politikalarla dönüştürülebilecek fırsatlar barındırmaktadır. Bu süreçte doğru adımlar atmak, Türkiye’nin küresel ticaretteki konumunu güçlendirebilir. Sibel Arslan Ekonomist/Mali Analist