AVUKAT IYAZ ÇİMEN ‘ AYM’NİN MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKINDAKİ KARARINI’ DEĞERLENDİRDİ
Avukat Iyaz Çimen ‘Makul sürede yargılanma hakkı’ ile ilgili olarak açıklamalarda bulundu. Makul sürede yargılanma hakkı gerek Anayasa’mızda gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde güvence altına alınmış olan ve makul süre aşımına ilişkin ihlallerin tespiti ve tazmini için Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkânı tanınmış olan temel haklardan biridir.
Geçtiğimiz günlerde Resmî Gazete’de sayısında yer alan karara göre, AYM Genel Kurulu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialı bir bireysel başvuruda düşme kararı verdi. Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, daha önce aynı konuda pilot karar verildiği belirtildi. Bu karara rağmen yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinden önce başvuru yapılabilecek sürekli bir mekanizma oluşturulmadığı ifade edilen gerekçede, yapısal sorun tespit edildiği halde bu konudaki bütün ihlal iddialarının Anayasa Mahkemesince ilk elden incelenmesine devam edilmesinin, bireysel başvurunun ikincillik ilkesi ile bağdaşmayacağı kaydedildi.
AYM’nin gerekçesinde, benzer konularda artan başvurular karşısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), bu sorunun kökenine yönelik bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğine işaret ettiği bildirildi. AİHM’e göre, pilot kararlar karşısında yapılanın tazminat vermekten öteye geçmediği, bunun da sorunu ortadan kaldırmadığı belirtilen kararda, “AİHM’e göre bütün bu hususlar, aynı sistematik ihlalden kaynaklı müteakip davalara yönelik yaklaşım şeklini değiştirmeyi gerektirmektedir. AİHM, yapılması gerekenin başvurulara tek tek cevap verilmesi değil, sorunun kökenindeki nedenlere yönelik kati bir yaklaşımın benimsenerek, kararların icrasına ilişkin sorunlara bir çözüm bulunması olduğunu açıklamıştır.” denildi. Benzer içerikli davalarda devamlı aynı kararların verilmesinin “işe yaramayacağı” vurgulanan gerekçede, AİHM’in içtihatları doğrultusunda benzeri davalara bakılmaması ve kayıttan düşürülmesine karar verilmesinin mümkün olduğu ifade edildi.
Gerekçede, AYM’ye yapılan bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir başvuru yolu olduğu, “temel hak ve özgürlüklerin ihlal iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması gerektiği” bildirildi.
Yüksek Mahkeme’de 2022 itibarıyla derdest 130 bin başvurudan 80 bininin makul sürede yargılama hakkının ihlali iddiasına ilişkin olduğu, 2 Temmuz 2013’ten bugüne 55 binden fazla başvuruda ihlal kararına hükmedildiği aktarılan kararda, yargılaması makul sürede tamamlanmayan herkese Anayasa Mahkemesince ilk elden sürekli olarak tazminata hükmedilmesinin yapısal sorunu ortadan kaldırmayacağı vurgulandı.
Gerekçede, AYM tarafından daha önce makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası konusunda pilot karar verildiği, yapılan her başvurunun incelenmeye devam edilmesinin verilen pilot kararın anlam ve önemini ortadan kaldıracağı aktarılarak, şu değerlendirmede bulunuldu: “Pilot karar uyarınca makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvuruların ilk elden Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün olmayıp söz konusu pilot karar doğrultusunda etkili bir başvuru yolu oluşturulduktan sonra anılan başvuruların incelenebileceği sonucuna varılmıştır.” Aynı konuda Tazminat Komisyonu’na başvuru hakkı tanındığı anımsatılan AYM’nin gerekçesinde, bundan sonraki başvurularda düşme kararı verilmesi gerektiği bildirildi. Gerekçede, şu ifadeler yer aldı: “Pilot karardaki ilke ve esaslar dikkate alındığında makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği için başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir. Bu doğrultuda 6384 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi ile 9 Mart 2023 tarihine kadar Anayasa Mahkemesi önünde makul sürede yargılama yapılmadığı iddiasına ilişkin derdest başvurular için Tazminat Komisyonu’na başvuru imkanı getirildiğinden 10 Mart 2023 tarihinden itibaren yapılan başvurularda düşme kararı verilmesi gerekir. AYM’ye başvurulmadan önce makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla başvuru yapılabilecek idari veya yargısal başvuru yolunun ihdas edilmesi halinde anılan yolun etkili ve erişilebilir olup olmadığı, yeterli bir giderim sağlayıp sağlamadığı hususlarında Anayasa Mahkemesince yeniden bir değerlendirme yapılacaktır. Sonuç olarak makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediğinden düşmesine karar verilmesi gerekir.” Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun çoğunluk görüşüne katılmayan üye Emin Kuz, AİHM’in, Ümmühan Kaplan/ Türkiye kararında, makul sürede yargılanma hakkının ihlalinin Türkiye’de uzun yıllardır devam ettiğini ve iç hukuk düzeninde yapısal ve sistematik bir sorun oluşturduğunu belirttiğini hatırlattı. Kuz, karşı oy gerekçesinde şu görüşlere yer verdi: “Herkes tarafından kabul edilen ancak gereği yapılmayan ‘Geciken adalet, adalet değildir.’ söyleminin zorunlu kıldığı tedbirler alınıncaya kadar, bu yapısal ve sistematik sorunun adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmaya devam edeceği de açıktır. Bu itibarla pilot kararımızda belirtilen yapısal sorunların ortadan kaldırılmasına katkı sağlayacak tedbirlerin alınmasına, bu kapsamda, sadece yapılacak bireysel başvurulardan önce gidilebilecek etkili ve sürekli bir başvuru yolu oluşturulana kadar değil, aynı zamanda ülkemizde yargılamaların uzamasına yol açan temel sorunları çözecek diğer düzenlemelerin de yapılmasına kadar, makul sürede yargılanma hakkı ve bu hakla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların mahkememizce incelenmesine devam edilmesi gerekir.” Çoğunluk görüşüne katılmayan üyeler Selahattin Menteş ve Yıldız Seferinoğlu da Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialı başvurulara ilişkin Tazminat Komisyonu’na gitme imkanı getirilmişse de yasama organınca bu konuda herhangi bir düzenleme yapılmadığına işaret etti. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği veya edilmediği yönündeki kararların, AYM’nin yerleşik içtihadı haline geldiği belirtilen karşı oy gerekçesinde, gerekli yasal düzenlemenin yapılmaması, anılan pilot kararın önemini yitirecek olması ve mahkemenin diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialı başvuruları incelemesinin güçleşeceği gibi gerekçelerle düşme kararı verilemeyeceği kaydedildi.
Konuya ilişkin Barolar Birliği gerçekleştirdiği açıklamada şu görüşlere yer verdi: ‘Makul Sürede Yargılanma Hakkına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı Hakkında Bilgilendirme; ‘Anayasa Mahkemesi Keser Altıntaş (B. No: 2023/18536) başvurusunda makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediğinden düşmesine ilişkin gerekçeli kararını geçtiğimiz günlerde açıkladı. Kararda, makul sürede yargılanma hakkıyla ilgili Nevriye Kuruç pilot kararı sonrasında oluşturulan tazminat komisyonunun yalnızca 9/3/2023 tarihine kadar olan başvuruları kapsadığı, sonrası için bir mekanizma öngörülmediği belirtilerek, Mahkeme’nin bu konuda 55.000’den fazla ihlal kararı vermiş olmasına rağmen, vereceği yeni kararların artık insan haklarının korunması ve geliştirilmesine bir katkı sağlamayacağı gerekçe gösterilerek, makul sürede yargılanma hakkı ihlal iddiasıyla yapılan başvuruların Anayasa Mahkemesince incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı, bu dosyalar için düşme kararı verileceği sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesinin bu kararıyla makul sürede yargılanma hakkına ilişkin ihlal tespitinin yapılacağı bir iç hukuk yolu kalmamıştır. Anayasa Mahkemesinin, kanun koyucunun veya idarenin mekanizma oluşturmamasından bahisle düşme kararı verecek olmasının olumsuz etkilerini hakları ihlal edilen yurttaşlar yaşayacaklardır. Hukuk devletinde, anayasal kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği veya uygulama sorunlarının, anayasal hakları ihlal edilen yurttaşlarca üstlenilmek durumunda kalınması kabul edilemez. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin kararını yeniden gözden geçirerek, yasa koyucuya düzenleme için süre vermek suretiyle bir geçiş süreci öngörmesini beklemekteyiz. Aynı şekilde başta yasa koyucu olmak üzere, ilgililerin derhal adım atarak zaten mağdur durumda olan yurttaşların hak ihlallerinin daha da artmasını engellemesi olması gerekendir. Her ne kadar Nevriye Kuruç pilot kararı sonrasında 9/3/2023 tarihine kadarki ihlaller için bir tazminat komisyonu oluşturularak sorun çözülmeye çalışılmışsa da, bir hakkın ihlal edilip edilmediği konusunda kararın yargı mercileri tarafından verilmesi gerektiği açıktır. Son dönemde kurulan benzer komisyonlarda hâkimler görev almaktaysa da, yurttaşların hak ihlali iddialarına ilişkin komisyonların karar vermesi, yürütmenin yargı alanına ve yargı bağımsızlığına müdahalesi olarak görülme tehlikesini taşımaktadır. Bu nedenle, hak ihlali tespiti içerir değerlendirmelerin ancak yargı mercileri tarafından yapılması zorunluluğundan hareketle, uyuşmazlıklarının çözümünün, salt bu konuyla ilgili kurulacak uzmanlık yargı mercileri tarafından gerçekleştirilmesi en doğru yöntem olacaktır. Türkiye Barolar Birliği konuyla ilgili hazırlayacağı ayrıntılı uzmanlık görüşü içerir raporunu önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Adalet Bakanlığı ve kamuoyuyla paylaşacaktır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. Türkiye Barolar Birliği