EĞİTİMCİ YAZAR MERVE GÜNGÖR’ÜN KALEMİNDEN: ‘ÇOCUKLAR HAKLARI İLE YAŞAMALI’
ÇOCUK HAKLARI: ÇOCUKLAR HAKLARI İLE YAŞAMALI
Ülkemizde insan hakları, Batı değerleri bakış açısı ve dili üzerine inşa edilmiştir. Nedeni ise, bu hakların Batı’da ortaya çıkması ve Batı değerleriyle kabul görülmesidir. Ancak her kültür kendi içerisinde değerler atfetmektedir. Eski çağlarda çocuk haklarına ilişkin kavram ve değer bulunmamaktaydı. Bu dönemde çocuklar değer ve önem kavramlarından yoksunlardı. Ebeveynler özellikle de babalar, çocuk üzerinde her türlü hakka sahipti (Çelik, 2005, s. 1; akt. Kurt, 2016, s. 101).Bu süreç içerisinde toplumlar; zamana, gelişmişlik ve sosyokültürel düzeylere göre çocuğa farklı değerler biçmişlerdir. Örneğin; ilkel toplumlarda zayıf, güçsüz, ekonomik yarar sağlamayan çocuklara değer verilmezdi (Kurt, 2016, s. 101). Oysa verilen değer ve önemle birlikte çocuk, faydalı ve sağlıklı bir birey olabilmekte. Bahsedilen çocuğa ilişkin bu ilgi, devletler tarafından özellikle devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda aileleri denetlemeye başlaması ile ortaya çıkmıştır. Bu ilgi, çocukların korunma ihtiyacına yoğunlaşmıştır.Devletlerin çocuklara olan özel ilgisi ile ailelerin çocuklar üzerindeki mutlak hâkimiyeti azalmaya başlamıştır (Akyüz, 2010, s. 16-17; akt. Kurt, 2016, s. 101). Bununla birlikte dünyada yaşanılan savaşlarda toplumun en savunmasız kesimini oluşturan çocuklar, kadınlar ve yaşlılar bu durumdan en fazla etkilenmiştir (Kurt, 2016, s. 103). İki dünya savaşı sonrasında yaşanan buhran, en çok çocukları etkilemiştir. Savaş döneminde yaşanan yoksulluk, açlık, ölümle mücadele, çocuk işçiliği, ihmal ve istismar; gelişimlerini olumsuz etkilemiş ve travma yaşatmıştır. Bu gerçekten hareketle uluslararası zeminde düzenlemeler yapılma gereksinimi duyulmuştur (Kurt, 2016, s. 103). Bir çocuk olarak bu zorluklarla başetmenin zor olması nedeniyle devletler çocuk hakları alanında yasal düzenlemeler yapmayabaşlamıştır (Akyüz, 2010, s. 16-17; akt. Kurt, 2016, s. 101). Yapılan bu düzenlemelerde önemli nokta; ilk olarak çocuğun nasıl yapıda olduğunu bilmek, temel ihtiyaç ve gereksinimleri saptamaktır. Bununla birlikte yapılacak uygulamalarla çocuğun topluma ve ülke gelişimine nasıl etki edeceğini öngörebilmektir.“Çocuk masum, duyarlı, bağımlı ve gelişmekte olan bir insan varlığıdır; aynı zamanda da meraklı, canlı ve umut doludur. Bu dönemi oynayarak ve gelişerekgeçirirse hem kendisi mutlu olur hem de ileride toplumun refahı ve mutluluğuna katkı sağlar. Bu nedenle, ülkeler gelişmek, barış ve refah içinde yaşamak istiyorlarsa çocukların sağlıklı büyümelerine ve yetenekleri doğrultusunda gelişmelerine önem vermek zorundadırlar” (Akyüz, 2016, s. 1).
2“Bütün toplumların temelini ve geleceğini oluşturan çocukların iyi bir yaşam sürmesi ülkeler açısından oldukça önemlidir” (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 889). Bir toplumda çocuklara karşı kötü davranış uygulanıyor, ihmal ve istismar görülüyorsa o toplumun, geri kalmış bir toplum olduğu söylenebilir. Bu durumun aksine çocuklara değer veren, onların sağlıklı gelişebilmesi için tüm olanakları değerlendiren toplumun, ileri bir kültür seviyesinde olduğu görülür (Roma, 1966, s. 44; akt. Akyüz, 2016, s. 1). Çocuklarınhaklarının korunması ve hayata geçirilmesi, çocukların kendi haklarını bilerek yaşama ve başkalarının haklarına saygı duyarak yaşamalarının en etkili yolu eğitimdir (Akyüz, 2016, s. 13). Çocuk ve çocuğa verilen eğitimin, bir ülkenin gelişmesindeki kesin ve belirleyici rolü olarak belirlenmiştir (Akgün, 1999, s. 49). Çocuk tarihin her döneminde eğitim uygulamalarını belirlemiştir (Elkind, 1999, s. 35). Alınan eğitimler ve bu doğrultuda büyüyen çocuklar bir ülkenin temelini oluşturup gelecekteki yaşam yolunu bu yönde çizmiş olur. Alınan eğitimler ve değerler çocukların yaşamını büyük ölçüde etkilemekte, kendi yaşantılarını sürdürebilme ve hayata bakış açılarını o yönde şekillendirmektedir. Çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için her yönüyle hazırlanmasını ve özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesi gerekli bulunmuştur (UNICEF Türkiye, 2004, s. 3). Çocukta kişiliğin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının bulunduğu bir ortamda yetişmesigereklidir (UNICEF Türkiye, 2004, s. 3). Bunları yapım aşamasında çocuğun tanımını bilmek ve bu tanımla politikalar üretmek çok önemlidir. Çocuklara ilişkin yapılan çalışmalarda ilk olarak çocuk kavramından ne anlaşıldığı, çocuk kavramının yetişkinden ayıran konuların ne olduğuna yer verilmelidir (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 890).Az gelişmiş ülkelerdeki yasalara göre çocuk; aile olgusunun ötesinde, ailenin ekonomik gücüne katkı sağlayabilecek potansiyel iş gücü, ilerleyen zamanlarda ise ailenin sosyal güvenlik aracı olarak görülmektedir. Diğer bir söylemle tarım toplumlarında çocuk; maliyeti düşük, ekonomik bakımdan faydalı bir araç niteliği taşımaktadır. Böyle toplumlarda çocuk, üretime katkı sağlarken yaşlılık döneminde de sigorta görevi sağlamaktadır (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 890).Zamanla çocuk kavramı değişime uğramıştır. Bu gelişmelerle birlikte kentsel alanlarda çocuk,aileye aile olma duygusunu veren ve geleceğe hazırlanma aşamasında çalışma hayatındanuzak tutulan varlık olarak görülmektedir (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 890). Günümüzde çocukkavramına ilişkin genel geçer bir ifade Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndebelirtilmiştir (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 890). Sözleşmeye göre, daha erken reşit olmadurumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk olarak tanımlanmaktadır (UNICEFTürkiye, 2004, s. 5). Bu maddeye göre ulusal hukuk tarafından daha erken bir yaş tespitedilmediği sürece on sekiz yaşın altındaki herkes çocuk sayılacaktır (Karakaş ve Çevik, 2016,s. 890).Avrupa Konseyinin ifadesiyle çocukların insan hakları; çocuğun fiziksel, zihinsel ve ruhsalgelişimini henüz tamamlamamış olmalarından dolayı özel korunmaya gereksinim duyan vebunun sonucu olarak uluslararası kuruluşların girişimleriyle geliştirilmiş ve ulusalmevzuatlarca da tanınmış temel haklardır (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 890). Bu kavram
3çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal sosyal, ahlaki ve ekonomik bakımlardan özgürlük vehaysiyet içinde, sağlıklı ve normal biçimde büyüyebilmesi için ona hukuki kurallarıylatanınan yetkiler ve menfaatleri kapsamaktadır (Akyüz, 1999, s. 492).Çocuk haklarının korunması için atılacak ilk adım, toplumdaki insanların hatta bu konununilgisi olan çocukların da kendi haklarını öğrenmesi son derece önemlidir. Çünkü çocuk haklarıve eğitimi, haklar ve koruma açısından bilgilerin öğrenilmesini, bu bilgilerin içselleştirerektutum ve davranışa dönüştürülmesini sağlayan ve insan haklarının temelini oluşturan buhaklar bir insan hakkıdır (Akyüz, 2016, s. 13). Normal bir bireyin kendini geliştirebilmesiyaşadığı çevre ve toplumu benimseyebilmesi, sorunlarıyla ilgilenip çözüm yolları bulabilmeyive toplumda aktif bir birey rolünü üstenebilmesi çocukluktan başlayarak haklarını bilmesine,hak ve sorumluluklarının bilincinde olmasına bağlıdır (Akyüz, 2016, s. 14). Çocuklarhaklarının bilincinde yetiştirilmedikleri sürece hem haklarını gereğince kullanamaz hem dehakları ihlal edildiğinde hukuki yollara başvurması yetersiz kalır. Bireyler hak bilinciniyalnızca haklarını öğrenerek değil bununla birlikte kullanarak kazanırlar. Bu sebeplebireylerin daha çocukluktan başlayarak haklarını bilen, bunu geliştiren ve bilinçli kullananetkin hak kişisi olmaları, bu hakların gerek başkaları tarafından gerek devlet tarafındançiğnenmesini önleyebilir (Gülmez, 1994, s. 109; akt. Akyüz, 2016, s. 14-15).TarihçeÇocuk haklarının geldiği nokta kadar gelişim süreci de çok önemlidir. Çocuk önceki yıllardanberi toplumları ilgilendiren bir varlıktır. Fakat bu ilginin yoğunluğu, kapsamı ve biçimitarihsel gelişiminde farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar toplumların siyasal, kültürel vesosyal gelişmesine, örgütlenmesine ve toplum içindeki egemenlik koşullarına bağlıolmaktadır (İnan, 1968, s. 4; akt. Akyüz, 2016, s. 18). İlkel toplumlarda çocuğa, ailesineekonomik fayda sağlayan, maliyeti düşük olan bir varlık olarak görülmekteydi. Örneğin erkekçocuk avcılık yaparak, eve katkı sağlayan işlere giderek, kız çocuk ev işlerine yardımcı olarakaileye ekonomik yarar sağlaması beklenirdi (Stoljar, s. 4-5; akt. Akyüz, 2016, s. 18). Aynıekonomik sebepler çocuğu büyük bir sorun haline de getirebilmektedir. Özellikle ekonomikbunalım dönemlerinde çocuk yetiştirmenin sıkıntı olarak görülmesi, çocuğa karşı olumsuztutum sergilenmesine neden oluyordu. Ekonomik fayda sağlayamayacak sakat, zayıf,hastalıklı çocuklar ile bakımını üstlenmede kimsesi olmayan çocukların toplum dışına itiliphiç sayılması olağan durumlardandı (Akyüz, 2016, s. 18). Bu durumda da istenen veistenmeyen çocuk ayrımı ortaya çıkıyordu. Diğer yandan aile devlet ilişkilerinde çok işlevliailenin üstün olduğu dönemlerde aile reisinin karşı sınırsız yetkisi bulunuyordu. Çocuğunkorunmasından çok toplum içinde olması gereken statünün belirlenmesi önem taşıyordu(Akyüz, 2016, s. 18). Böyle tutumlarla yaklaşmada çocuğu ilgilendiren her türlü konunun, aileve diğer kişilerin yararlarından sonra gelmesi hatta hiç dikkate alınmaması çok normaldir.Aile işlev kaybı yaşadığı zaman devlet, ailenin güçlenmesine yönelik değişime başlar.Böylece aileyi kontrol altına almayı sağlamış olur. Devlet kendi çıkarları doğrultusunda aileyidenetlemeye başlayınca çocuğun korunması ön plana çıkmıştır. Çocuğun korunmasınayönelik ilgi, dinsel etkiler altında ve dinsel kuruluşlar aracılığı ile olmuştur. Bu ilgi, dinietkenler dışında 19. yüzyılda kurumsallaşmaya başlamıştır (İnan, 1968, s. 7; akt. Akyüz,2016, s. 19).
4Bu gelişme ebeveynin çocuk üzerindeki egemenliğini bitirerek bakım ve korumasorumluluğuna dönüştürmüştür. Devlet, burada aktif bir denetim yürütmüştür. Böyleceçocuğun yararları diğer bütün yararlardan daha fazla önem kazanmıştır (Akyüz, 2016, s. 19).Ancak 20. yüzyılda gerçekleşen iki dünya savaşı ve sonrasında artan kimsesiz, yoksul, evlilikdışı çocuklar ve sorunları, çocuk hakları ve bu hakları konu alan çocuk hukukunun gelişiminihızlandırmıştır (Rheinstein, s. 12-13; akt. Akyüz, 2016, s. 19).Dobler (1959), diğer yandan kitabında uluslararası alanda çocukların korunmasına yönelikörgüt kurma düşüncesini ilk olarak Jules de Jeune’nin ortaya attığını söylemiştir (İnan, 1968,s. 86; akt. Akyüz, 2016, s. 38). Bu düşünceye katılan Avrupa devletlerinin delegeleri Paris’tetoplantı yapmışlardır. Çocuklar ve anaların korunması için İsviçre ve Belçika benzergirişimler yapmışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine çalışmalara ara verilmiştir.Savaş sonrasında Belçika Hükümeti kongre toplamıştır. Kongre sonucunda UluslararasıÇocukları Koruma Birliği kurulmuştur (Akyüz, 2016, s. 38). Ne yazık ki Birinci DünyaSavaşı’nın sonuna kadar çocuk haklarına değinen bir bildirge yayınlanmamıştır. Ancak savaşsonunda Avrupa’da çocukların korunması acil gündeme gelince Cenevre’de UluslararasıÇocuklara Yardım Birliği tarafından Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi kabul edilmiştir. Bubildirge çocuğun gelişmesi, korunması, eğitilmesi, kardeşlik ve barış ruhu içinde yetiştirilmesiilkelerini içermektedir (Akyüz, 2016, s. 38-39).“Çocuk haklarını konu alan ikinci evrensel düzenleme 20 Kasım 1959 tarihliBirleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesidir” (AÜEBFD, 1980, s. 340; akt.Akyüz, 2016, s. 39).Bu bildirgeden ilk olarak tüm dünya çocuklarının bu haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet,milliyet, sosyal sınıf ayrımı yapılmaksızın yararlanmalıdır. Çocuklar özel olarak korunmalı,yasa ve kurumlar yardımıyla sağlıklı normal koşullarda özgür ve onurlu biçimde yaşamasınısağlamalıdır (Akyüz, 2016, s. 40).Her çocuğun doğduğu andan itibaren adı ve devletinin vatandaşı olma hakkı vardır. Çocuksosyal güvenlikten yararlanabilmeli, özel bakım ve koruma sağlanmalıdır. Çocuğun kişiliğinigeliştirmesi için sevgi ve anlayış içinde büyüme gereksinimi vardır (Akyüz, 2016, s. 40).“Sözleşme çocuk haklarını düzenlerken, haklar arasında herhangi bir ayırımyapmamış ve hiyerarşi kurmamıştır. Dolayısıyla Sözleşme metninde geçen her hakeşit derecede önemlidir ve birbirini tamamlamaktadır” (Akyüz, 2016, s. 41).Çocuk haklarının ayrı bir insan hakları sözleşmesiyle düzenlenmesinde birçok neden vardır.Nedenlere bakıldığında ilk olarak çocuklar bir bireydir; ailenin bir malı olmadığı gibi devletinde malı değildir. Sadece büyüme evresinde değil, tüm yaşamında aile içinde eşit ve dengelistatüye sahiptirler. Hayata adapte aşamasında bağımlı olmaları diğer bir nedendir.Hayatlarında bağımsız bir varlık olabilmeleri için gerekli olgunluğa ulaşmada beslenme verehberlik için yetişkinlerden yardım almak zorundadırlar. Birincil bakımı ailelersağlamalıdırlar. Aile çocuğun ihtiyacını sağlayamadığı durumda bu görev topluma aittir.Çocukların her türlü olumsuzluğa karşı savunmasız olmaları onları yetişkinlerden ayıran birözelliktir. Çocuklar fiziksel ve duygusal olarak yetişkinlere göre çok hassas ve
5savunmasızlardır. Çocuğa karşı yapılan her türlü istismar yaşamı boyunca geçmeyecek yaralaroluşturur. Bununla birlikte küresel dünyada devletler çocukları çalıştırarak işçi ve asker olaraksömürmektedirler (UNICEF Türkiye, 2007). Devletler, çocuk haklarının korunmasında öncüolması gerekirken bu özel hak ve imkânları sunmaması çocukları en savunmasız ve güçsüz birbirey yapar. Devlet politikaları da çocukları toplumun diğer kesimlerine göre daha fazlaetkilemektedir. Yapılan eylemler yetişkinleri ilgilendirdiği gibi çocukları dailgilendirmektedir. Çocuklara önem vermeyen dar görüşlü devletler tüm bireylerin degeleceğini olumsuz yönde etkileyip zarar vermektedir.Siyasi görüşte çocukların düşüncelerine nadiren dikkat edilir. Çocuklar genelde oykullanmayıp toplumda bir söz sahibi olamazlar. Oysaki bu durum gelecekteki konularda dafikirlerinin önemsenmemesine sebep olmaktadır. Bunun yanında toplumda gerçekleşen birçokdeğişiklik çocuklara olumsuz etki yaratır. Ülkelerin çoğunda ailenin dönüşüm geçirmesi vetoplumun refah seviyesindeki azalmalar çocuklar üzerinde birçok etkilere sahiptir. Bu etkilerözellikle silahlı çatışma veya başka yıkıcı durumlarla gerçekleşebilir. Çocuk gelişimininsağlıklı olması toplum refahı için önemli ve gereklidir. Gelişme döneminde oldukları içinyetersiz sağlık ve eksik eğitim hizmetleri, yoksulluk, sağlıksız su kullanımı, kötü beslenme veçevre kirliliği gibi yetersiz ve olumsuz yaşam koşullarına yetişkinlere göre daha hassaslardırve bu durumdan daha hızlı etkilenirler. Yaşanılan olumsuz yaşam koşulları, çocuklarıngeleceğini tehdit ettiği gibi yaşadıkları toplumun geleceğini de etkilemektedir. Bir toplumdaçocukların ihmal edilmesi büyük maliyetler doğurur. Yapılan araştırmalarda çocuklarınyaşadıkları erken deneyimler, gelecekteki gelişimlerini ciddi olarak etkilediği görülmektedir.Gelişimleri boyunca, yaşamlarında sağlayacakları katkı ve getirecekleri maliyetler toplumayansımakta ve şekillendirmektedir (UNICEF Türkiye, 2007). Özetlenecek olursa;“Uluslararası hukukta genel insan hakları belgeleri yanında çocuk haklarının,çocuklara özgü kurallarla özel olarak düzenlenmesinin iki önemli nedeni vardır:Birincisi, çocuğun yetişkin bir insanın küçültülmüş modeli olmadığı gerçeğidir.Çocuk çevresini algılayışı, yorumlayışı yetişkinden farklı özel bir bireydir. Çocuğunkendine özgü fiziksel, zihinsel kişilik özellikleri ve özel gereksinimleri vardır. İkincineden de çocukların tüm dünyada karşılaştıkları olumsuz durumlardır. Dünyadayoksulluk içinde yaşayan, beslenme, barınma, sağlık ve eğitim konusunda bakımgörmeyen, çalıştırılarak ya da cinsel ticaret yoluyla sömürülen milyonlarca çocukvardır.Bu iki önemli nedenden dolayı, uluslararası hukukta çocuk hakları ile ilgili özeldüzenlemeler yapılmıştır” (Akyüz, 2016, s. 37-38).Yetişkinlerden ayrılan çocukluk dönemi tarihi, 20. Yüzyıl sonrasında sosyal bilimleriçerisinde yeni bir araştırma alanı olarak ele alınmıştır. Çocukluk ve modern çocukluğuanlamaya yönelik çalışmalar yaygın olarak bu dönemde görülmektedir. Ancak bu çalışmalarhenüz yeterli olmamıştır. Philippe Aries’in kitabında savunduğu ana sav, çocukluğunbiyolojik değil kültürel ve sosyal sosyal bir kategori idi. Bu sav, sosyoloji çevresinde merakve büyük bir ilgi uyandırdı. Aries’in bu düşüncesinden sonra artık çocukluk toplumsal birspekülasyon idi. Böylece çocukluğun toplumsal bir inşasına zemin atıldı (Akbaş ve Atasü
6Topçuoğlu, 2009, s. 95). Sosyal ve kültürel olgulardaki süreci belirlemede politik vesosyolojik sonuçlar görebilmek mümkündür (Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 96).Modernleşme içindeki çocuklukta, toyluktan olgunluğa erişip gelişerek kendine has önemivardır. Araştırmalarda 19. yüzyılda çocukluğun, ilerlemenin ve modernleşmenin simgeselhaline geldiği ortaya çıkmaktadır (Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 97).Yakın tarihlerde gelişen çocukluk anlayışının temelindeki dinamiklerden biri, tanımlanankarşılıklı sorumluluk ve bağımlılık içerisinde çocukları yetiştirme sorumluluğunu üstlenmeyebaşlanmasıdır (Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 99). Kapitalizm öncesi dönemlerde vesanayi devrimi sonrası dönemde çocuk, acımasızca sömürülmüştür. Bu davranışın nedeni,çocukluk kavramının belirli nedenlerle ayrımcılıklar içermesidir. Çocukluk kavramsal olarakayrıcalıkla yaratılırken, belirli toplumlarda pratiğe, gerçek hayata dönüştürülebilmekteydi(Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 100).20. yüzyıla gelindiğinde bu çağ çocuk ideolojisine dönüşmüştür. Ancak 20. yüzyıl hemçocukluğu tasarlayan hem de tüketen yüzyıl olarak tarihe geçmiştir. Çocukları ilgilendirenkonularla ilgilenip önemsenmesine rağmen çocuğun bu çağlarda tek başına bırakılmasının veçocukluğunun yok olmasının önüne geçilememiştir (Şirin, 1998a, s. 91-93; akt. Akbaş veAtasü Topçuoğlu, 2009, s. 101). 20. yüzyıl resmi olarak da bir çocuk yüzyılıdır. 1989 ÇocukHakları Sözleşmesi ile çocuğa dair gelişmeler, en üst seviyeye bu yüzyılda ulaşmıştır. Ancakbu ilerlemelere rağmen ihmal ve istismar vakalarının önüne köklü biçimde geçilememiştir(Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 101). Yaşanan tüm gelişmeler sosyal refah düzeyindeolan toplumlarda dahi mutlu ve sorunsuz bir çocukluğun yaşandığı söylenemez. Çünkügelişmiş ülkelerde çocuk suçluluğu gün geçtikçe artmaktadır (Şirin, 1998b, s. 27; akt. Akbaşve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 101). Çocukların şiddet görmesi, sömürülmesi ve cinsel tacizeuğraması modern dünyanın korkunç tarafını oluşturmaktadır. Çocuk kavramı, 20. yüzyıldatanınan birçok hakla birlikte sömürülmekten ve tüketim nesnesi olmaktan kurtulamamıştır.Dünyanın her yanında çocuklar her türlü suça itilmiş, sokaktan ve fuhuştan kurtulamamıştır(Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 101).Modern çocuk paradigması, bugünün çocukluğunu şekillendirmektedir. Çocuk haklarınıntemelinde modern çocuk paradigması vardır. Paradigma çıkışı ve Çocuk Hakları Sözleşmesisonrasındaki süreçte çocuk merkezciliğinden uzaklaşılmış ve istenilen sonuç tam olarakalınamamıştır. Çoğulluğu göz ardı ederek tek tipli işlev görmüştür. Ayrıca çocuklar içinyapılan bu harekette çocukların seslerinin duyulmaması ciddi bir sorundur. Bu hareket,temelinde büyüklerin hareketidir ve bu durumu aşabilmiş değildir. Dolayısıyla bugün bileçocuğun bir nesne olarak görülmesi, özne olamama mevzusudur (Akbaş ve Atasü Topçuoğlu,2009, s. 101).Yaşanılan bu durum nitekim yeni bir çocukluk dönemidir. Bir tarafta kentleşmeninçevresinde, imkânsızlıkların ortasında çocukluğunu yaşayamayan çocuklar; bir diğer taraftaçeşitli medya aracı ile yetişkinlerin kullandığı iletişim biçimlerine maruz kalarak ve hızlayetişkinlerin dünyasına giriş yaparak çocukluğunu yitiren çocuklar vardır. Önceki zamanlardayetişkinlerin bildiklerini bilmeyen çocuklar, şu zamanda yetişkinlere yetişiyor ve daha çokşeyler hakkında bilgi sahibi oluyorlar. Bu da çocukluğun yok oluşunu gösteriyor. Çocuklar
7yetişkinlerden etkilenerek onlar gibi konuşma ve davranma eylemlerinde bulunuyorlar (Akbaşve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 102).Öte yandan popüler kültür, acı ve sorunların değerini azaltır ve sadece bir görüntü olaraksınırlandırıp hapsolunur. Görüntü, gösteri dünyasının bir parçalı olur. Bu bağlamda çağımızdaçocuk sorunu sadece bir görüntü olarak kalıyor. Hâlbuki çocukların sorunu içten ve gerçekhissedilmeye ihtiyaçları vardır (Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 102).Bugün görülmekte ki, çağımızda farklı çocukluk dönemleri görülmektedir. Ancak dikkatlebakıldığında tek bir şey görmek mümkündür; çağımız, çocukluğun ve çocuklara özel olanhakların yok olduğu çağdır (Akbaş ve Atasü Topçuoğlu, 2009, s. 102).
SONUÇÇocuk ruhsal, zihinsel ve bedensel gelişimini henüz tamamlayamadığı için özel hak veimtiyazlara ihtiyaç duyar. Gelişimlerini henüz tamamlayamadıkları için risk grubunuoluşturmaktadırlar. Birçok istismar durumlarına karşı kendilerinin koruyamadıkları içinçocukların öncelikle zihin ve beden bütünlüğünün korunması, hem bireylerin hem de devletintemel görevi olarak kabul edilmektedir. Çocuk refahının önüne çıkan engellere, aile ve toplumneden olurken, çocuklukta yaşanılan olumsuzluklar da hem toplumu hem de çocuğun ileridekuracağı aile hayatında sorunların yaşanmasına neden olmaktadır (Karakaş ve Çevik, 2016, s.904). Bu yüzden çocukların yaşadığı sorunlar yalnızca çocuğu değil, toplumu da etkilemekteve toplum sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuklara tanınan bu haklar ayrımyapılmaksızın bütün çocuklara sunulması ve korunması gereken temel haklardır (Karakaş veÇevik, 2016, s. 904).Çocuk ve haklarının korunmasına yönelik bugüne kadar birçok proje ve politika hayatageçirilirken, yalnızca tek bir konuya odaklanmayıp çocukların genel sorunlarına çözüm yollarıbulunmalıdır. Bu politikaların hayata geçirilmesinde Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalayandevletler için bir zorunluluktur. Diğer yandan standartların geliştirilmesi ve sağlıklı bir toplumelde edilebilmektedir (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 904).Bu belge ile çocuğun iyilik durumunu ve refahını temel alan, sosyal yaşama önem veren birbelge niteliği taşımaktadır (Karakaş ve Çevik, 2016, s. 904). Önceki zamanlara göre çocuğakarşı bakış açısını önemli ölçüde değiştiği düşünülmektedir. Ancak aşılan bunca yolda çocukve çocukluk kavramına verilen değerde dengenin korunamaması ortaya çıkmaktadır (Sağlamve Aral, 2016, s. 53).Çocuklarla ilgili en önemli sorun, her türlü ihmal ve istismara uğrayan ancak bunları hiçbirdurumda hak etmeyen masum çocuklara karşı tüm dünyanın sessiz kalması ve mağdurçocuklara sırtını dönmesidir (Ercan, 2011, s. 97).Dünya genelinde yaşanan sorunlar olduğu gibi ülkemizde de önemli üç sorun vardır. Birincisi,sözleşmede yer alan hakların benimsenmesi ve gerçekleşmesi için yeterli eğitim programlarıyoktur (Erbay, 2011, s. 111; akt. Akyüz, 2016, s. 45). Çocuk haklarını korumak bir yana
8tanımı ve bu haklara yaklaşılan adımlar konusunda büyük bir sıkıntı vardır. Günümüz sorunuolan Suriyeli mültecilerin çocuklarına, dünya kapsamında olduğu gibi hoşgörülü bir devletolan kendi ülkemizde de dışlamalar, aşağılamalar gerçekleşmektedir. Çocuklara bu bakışaçısıyla yaklaşmak onların psikolojik ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkiler. Güvenevrelerini gerçekleştiremeden hayata atılmalarına neden olur. İkincisi ise sözleşmede bulunanhaklarla iç hukukumuzda yer alan hükümlerin uyuşmamasıdır (Akyüz, 2016, s. 45).Uyuşmazlıkların temelinde çelişkiler vardır. Çelişki ve uyuşmazlıklar çocuk haklarının tamolarak uygulanmasını engellemektedir. Üçüncüsü de yapısal ve örgütsel önlemlerin yetersizolmasıdır. Çocuk koruma sisteminin zeminini oluşturan alt yapılarda sorunlar görülmektedir.Yaşanan bu sorunlar çocuk haklarının hayata geçirilmesini ve korunmasını zorlaştırmaktadır(Akyüz, 2016, s. 45).ÖNERİLERSözleşme ile benimsenen ahlaki ve hukuki yaklaşımlar detaylı olarak eğitim programlarınaaktarılmalıdır. Mikro, mezzo ve makro düzeylerde çocuk algısı değiştirilmeli ve her durumdaçocuğun yararı düşünülmelidir. Bununla birlikte sözleşme haklarının aşılanması için eğitimmüfredatlarına çocuk hakları eklenmelidir (Erbay, 2011, s. 111; akt. Akyüz, 2016, s. 45).İç hukukumuzda sözleşmeye uygun yeni düzenlemeler yapılmalı ve yeni durumda çelişkilergiderilmelidir (Akyüz, 2016, s. 45).Çocuk koruma sistemi daha aktif ve etkili olmalıdır. Sözleşme gerek ulusal gerekseuluslararası düzeyde kâğıt üzerinde kalmayıp etkin olmalıdır (Akyüz, 2016, s. 45).
9
KAYNAKÇA
Akbaş, E. Ve Reyhan Atasü Topçuoğlu. (2009). Modern çocukluk paradigmasının oluşumu-eleştirel bir değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet. 20(1): 95-103.
Akyüz, E. (1999). Cumhuriyet ve Çocuk. Cumhuriyet döneminde çocuk hukukundakigelişmeler. Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları.Ankara. 491-505.Akyüz, E. (2016). Çocuk Hukuku. Pegem Akademi Yayınevi. Ankara.Elkind, D. (1999). Çocuk ve Toplum- Gelişme ve Eğitim Üzerine Denemeler. Çev. DemetÖngen. Ankara Üniversitesi Basımevi. Ankara.Ercan, R. (2011). Modern çocuk paradigması. Journal Of World Of Turks. 3(2): 85-98.Karakaş, B. ve Ömer Can Çevik. (2016). Çocuk refahı: çocuk hakları perspektifinden birdeğerlendirme. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 18(3): 887-906.Kurt, S. L. (2016). Çocuk haklarına ilişkin temel uluslararası belgeler ve Türkiye uygulaması.Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi. 36: 99-127.Sağlam, M. ve Neriman Aral. (2016). Tarihsel süreç içerisinde çocuk ve çocukluk kavramı.Çocuk ve Medeniyet Dergisi. 2: 43-56.UNICEF Türkiye. (2004). Çocuk haklarına dair sözleşme. Çankaya.UNICEF Türkiye. (2007). Çocuk hakları ve gazetecilik uygulamaları hak temelli perspektif.Dublin Teknoloji Enstitüsü.