ÜSTAD DEYİM KUZU’NUN KALEMİNDEN: ‘DEĞİŞİMDEN KORKMA!’
Hatta bazen öyle olur ki her şey üst üste gelebilir yada her şey bizim kontrolümüzden çıkabilir. Sıkışmış, bunalmış, içinden çıkamadığımız problemlerimizin içinde boğuluyormuş gibi hissederiz.
Denizin ortasında kalmış dalgalarla boğuşurken, kıyıyı bir türlü göremediğimiz bir hal içinde, çaresizliği en dibine kadar yaşadığımız durumlarla dahi karşılaşabiliriz.
Hiçbir şeyin yolunda gitmediği, her şeyin üst üste geldiği bu noktada, artık sistem bize bir değişim davetiyesi gönderiyordur aslında. Bu karanlık kuyuda beklemek zorunda olmadığımızı, yıllarca seçilmiş bir kurban gibi bu zorlu durumları yaşamak mecburiyetinde olmadığımızın işaretlerini gösteriyordur.
Mevlana der ki; Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde, sakın vazgeçme…! İşte orası kaderinin değişeceği noktandır.
Hayat yolumuzdaki işaret levhaları, bize hep çıkışı gösterir, fakat o kadar sıkışık, çaresiz, bir bataklığa saplanmış gibi hissederiz ki; sanki yeni bir davranış yapsak, farklı bir şey düşünsek, ya da rutinlerimizden uzaklaşmak istesek, hayatımızın alt üst olacağından korkarız.
Cesaretimiz yoktur bir adım dahi atmaya.
Bir kabz halidir adeta yaşadığımız… sıkar, sıkar. Bedenimizi sıkar, kalbimizi daraltır, ruhumuzsanki bir hücreye kapatılmış gibi hissederiz.
Belki de bulunduğumuz hal, daha önce hiç hissetmediğimiz en çaresiz andır.
Bardak dolmuştur artık. Bu noktaya kadar gelmek, değişip dönüşmek içindir esasen, artık zamanıgelmiştir.
Aslında beraat kararı çıkmış, şafak yaklaşmış, tünelin sonundaki ışık belirmeye başlamıştır.
Mutsuzluk kafesinin kapısı açılıyordur. Hayat, bize dersler bitti, mezuniyet yakındır demektedir.
Gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır. En karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrar doğar, der Victor Hugo.
Yeniden güneşin doğması için, gecenin en karanlık anı yaşanmalıdır. Belki de güneşin ne kadar parlak olduğunu görmek için, masmavi gökyüzünü fark etmek için, hayatında kırmızı, mor, pembe, sarı … çiçeklerinde olduğunu bilmek için, aydınlığın verdiği huzur için…
Madem ki en dibini gördüysen artık kaçacak yerinde kalmamıştır, sen istemesen de bundan sonra tek çıkış yolu zaten yukarıya çıkmaktır.
Fakat zihin öyle bir örter ki hakikati, değişimden öylesine korkar ki; bizler bu sıkışık haldeyken bile değişmesi gerekenin, gitmesi gerekenin , bitmesi gerekenin, kendimiz dışımızda bir kişi, bir olay yada bir durum olduğunu düşünürüz.
Bize değersiz hissettiren sevgilimiz/eşimiz düzeldiğinde, bizi yetersiz hissettiren patronumuz değiştiğinde, bizi üzen kıran insanlar hayatımızdan çıktığında, finansal problemlerimize sebep olan durumlar değiştiğinde sanki bariyerler kalkacak ve önümüzdeki duvarların yıkılacağına inanırız. Ta ki o kalın duvarları örenin biz olduğunu idrak edene kadar.
Halbuki değişim, rahatlama, konfor ve özgürlük; şartlar değiştiğinde, hayatımızdaki bizi yoran, üzen, değersiz, yetersiz hissettiren insanlar gittiğinde, mutsuzluk veren mevzular çözüldüğünde gelmez.
Sadece kişiler, olaylar ve konular başkalaşır, yani aynadaki suretler, ona yansıyanlar değişmiş olur. Onların değişmesi de hiçbir anlam ifade etmez sendeki sıkışmış duygular açığa çıkmadıkça. Problemlerinin kökü hayatındaki olaylar, kişiler değil, senin bir türlü eskitemediğin duygularındır en nihayetinde.
Bir başka olay, bir başka kişi, bir başka durum aynı duyguları uyandıracak şeyler hissettirerek, değişmesi gerekenin kendin olduğunu göstermeye devam eder.
Hala kendin dışındakileri değiştirmeye çalışmak; bu boş çaba, yüzündeki lekeyi gösteren aynayı silip durmaya benzer.
Aynadaki leke, sadece sen yüzünü temizlediğinde kaybolacaktır.
Şu an hayatında seni yoran, üzen, yok sayan, sevgisini -ilgisini göstermeyen, canını acıtan, kıran, değersiz hissettiren herkes, tam da bunu yapmak için görevlendirilmiş, seçilmiş kişilerdir.
Görevli ruhtur hepsi. Hepsinin, senin hayatında olmasının tek bir amacı vardır. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için taş atıp dururlar kanayan yaralarına, şifanın tamda canının acıdığı yerde olduğunu göstermek için. Artık değişip, dönüşmen için.
Artık senin iyiliğine hizmet etmeyen tüm yüklerini bırakman için. Ruhuna sıkışmış değersizlik, yetersizlik, korku, öfke, suçluluk, kıskançlık, kaygı… ve pek çok negatif duygu taşlarını yerinden söküp atmaniçin.
Mevlana’nın da söylediği gibi; ‘’Etrafına baktığında her şey karanlıksa, bir kere daha bak; Belki de ışık sensin. ‘’
Kendi içimize dönerek, ben bunun neresindeyim, benim hayatımdaki sorumluluklarım neler, ben neler yapabilirim, neyi değiştirebilirim? diye sormaya, gerçekten değişime ve sorumluluk almaya gönüllü olduğumuzda cevaplarda gelmeye başlayacaktır.